Aynı elbiseyi siyah ince çorap ve diz üstü çizmeyle giyince 'hanımefendi' oluyorduk ama siyah opak çorapla giyince "sen" den öte resmi kelime yokmuşçasına "siz" e hasret kalıyorduk. Topuk yüksekliğimiz zarafetimizi belirlerken makyajımızdaki kırmızı rujumuz bizi çekici kılıyordu.

Sağ olsun tüm markalar, onlar olmasa 'Bugün ne güzelsin!' cümlesini bile duyamayacağımız adamlar vardı.

Yolda yürürken topuk sesimize onlarca tanımadık adam anında kafa çevirirken içimizdeki can kırıklarını o çok sevdiğimiz adamlar duymuyordu en yakın mesafeden. Gözümüze çektiğimiz "eyeliner" sayesinde etkileyici bakışlar atabiliyorduk fakat göz bebeğimizdeki ışıltıyı fark etmek daha zor daha manasızdı kimileri için. Kalbimizin değil dışımızın güzelliğini önemseyen onlarca adam vardı.
Adam!

Ve bunu fark etmeyen onlarca biz.

İçimizin saflığı mı aklımızın dağınıklığı mı engel oldu da bir perde indi gözümüze bilinmez ama devir öyle devir ki makyajsız dolaşınca bilimum hakaret eden göz zevkini bozduğumuzu iddia eden insanlar var etrafta. -Ne yazık bunu hemcinsine söyleyen kadınlara!-

İlk etapta değil sonuna kadar dış görüntüye önem veren insanlar yüzünden evrimleşmek zorunda kaldık. Makyajı hunharca sildiğimiz anlar 'Yaşasın özgürlük!' diye kim bilir kaç kere içten içe bağırdık.

Yazık.
Gözlerin körlüğüne gönüller de katılmış.


Yorumlar

Popüler Yayınlar